Türkiye yıllar sonra, yönetim şekli konusunda bir referandum yaptı ve 2019 yılı itibariyle de Türkiye’de başkanlık sistemi yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi getirilmiş oldu. Hakla bu sistem tam anlatılabildi mi? Gerekliliği çok anlaşılabildi mi bilmiyorum. Ben sistemi o dönemde de inceledim, atılan adımları da şu an gördükçe düşüncelerimin doğruluğunu teyit etmiş oluyorum.
Türkiye’de bürokrasi konusunda insanların çok yakındığını, işlerin çok ağır ilerlediğini, sürekli gerekli gereksiz mevzuatların sorun çıkarttığını düşündüğümüzde, 2019’la birlikte yeni sistemde devlet yapısının değişmesi ve hızlanması (en azından özel sektöre ayak uydurabilmesi) beklenen bir durumdu.
Kamuya yakın olanların da sık sık gördüğü üzere, bu sorunun çözülmesi için zamanında adımlar atılmaya çalışıldı, performans konuları gündeme geldi. Kamunun hantallığının giderilmesi için çalışmalar yapıldı ama sorun çözülmedi. Geçenlerde 6 aydır sıkışmış, sorunu bir türlü çözülememiş bir vatandaşımız bir bakanın yanına gelerek sıkıntısını iletti. Bakan bey telefon ederek sorunun çözülmesini istedi. Biz daha oradayken, bakana telefon geldi ve sorunun çözüldüğü söylendi. Bakan bey de “madem 5 dakikalık işti, vatandaşı niye 6 aydır oyalıyorsunuz” demişti. Aslında durum bu, bakanlar sıkıştırdıkları anda, sorunlar ortadan kayboluyor bir anda.
Peki bakanları kısıtlayan durum ne? Bir milletvekili bakan olduğu anda, ilindeki sivil toplum örgütleri, akrabalar, arkadaşlar, eski dostlar, ildeki özel sektör liderleri, sanayiciler, gazeteciler, ilin spor takımları, belediye başkanları, siyasi liderleri bir anda bakanın etrafını sarıyor. Ve bakana her gelen bir kucak dolusu taleple, sorunla geliyor. Bakanların önünde 2 seçenek kalıyor. Ya bunları yapmayıp, daha öncelikli ve 81 ili kucaklayacak projelere odaklanıp, ülke geneli için çalışacak, ya da bir sonraki dönem ilinde “sevilmeyen adam” olarak anılmamak için bunlarla uğraşacak. Hangi bakan, bir sonraki dönem vekilliğini riske atmak, sevilmeyen adam olmak ister ki? Burada koltuk sevdasından bahsetmiyorum, yarım kalan işlerini tamamlayabilmek için, sonraki döneme de “ihtiyaç” duyacağından bahsediyorum. 90 tane talebi yapıp, 10 talep yapılmasa, ilde konuşulacak olan şeyleri az çok hepimiz biliyoruz.
Bakanların değerlendirilme kriterleri ne? Şu an bakanların çok fazla “performans” derdinin olduğunu düşünmüyorum. Seçim döneminde bölgesinde oy düşüşü yaşanmadıysa, bu bakan başarılıdır gibi bir senaryo var şu an genel olarak. En azından aşağıya yansıyan bir “iş yaptırma baskısı” olmadığında, bunu anlayabiliyoruz. Dolayısıyla, bu değerlendirme kriteri de bakanları iline yatırım yapmaya yönlendiriyor. 21 bakan var. 81 il var. Geriye kalan 60 ilin suçu, bakan çıkartamamak mı peki?
Peki güç kimde? Türkiye her zaman şu iki durumu yaşamıştır. Aktif Başbakan, pasif Cumhurbaşkanı veya güçlü Cumhurbaşkanı pasif Başbakan. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde “başbakanlık” ne kadar aktifti? Şu an ne kadar aktif? Bunu düşünürsek eğer, gücün aslında tek bir noktada toplanması gerektiğini anlayacağız. Bir evrak ne kadar az el değiştirirse, o kadar hızlı ve o kadar kararlı oluyor. Değişiklik şansı da o kadar azalıyor.
Peki başkanlık sisteminin avantajı ne?
Asıl anlatmak istediğin kısım, başkanlık sisteminin en sevdiğim ve Türkiye için gerçekten en doğru sistem olduğunu düşündüğüm kısım. Performansa dayalı yönetim sitemi! Bakanların milletvekili olmayışı, bir sonraki dönemi düşünmek zorunda kalmayışı, o koltukta o çalışmaya devam edebilmek için tek yolun performanstan geçtiği düşüncesi. Yukarda konuştuğumuz konular müdahale ile çözülemeyen konulardı. Şu an ise, bu hamle tüm sistemi kendiliğinden dizayn edecek yapıda.
Bakanlar kurulu toplantısının olduğu gün, bakan elindeki verileri masaya koyabilmek için ciddi manada çalışma yapmak zorunda kalacak. Bakanın çalışabilmesi için, yakın çalışma ekibini de gerçekten “uzman” insanlardan oluşturması gerekecek. Yakın çevresinde yakınlarından oluşturulacak insanlarla ilini yanında tutmak değil, uzman insanları yakınlarında tutarak, performansı üst seviyede tutmayı hedeflemek zorunda kalacak.
Bakanın değerlendirme kriterinin performans olduğu bir noktada, genel müdürler, daire başkanları ve şube müdürleri rahat olabilecek mi? Zannetmiyorum. Yukardan aşağıya gelecek olan bu performans kaygısı, tüm bakanlığın yeniden toparlanmasını ve ciddi manada çalışma yapmasını gerektirecek.
Dışardan atanacak bakan profili ne olacak?
21 adet bakanlık var. Bu bakanlıkların başına atanacak olan insanların, özel sektörde o alanda faaliyet gösteren sektörlerde ciddi manada kriz yönetmiş olması, özel sektörün hızına ve çözüm mantığına hakim olan bir kökten geliyor olması kamu için bir avantaj olmaz mı? Bence harika bir avantaj olur. İnsanların iyi insan olması, güzel hizmetler yapmış olması tek başına bakanlık için yeterli mi? Bence değil. Bunlar olmalı, bunların yanı sıra, gerçekten yöneticilik vasfı ile donanmış olması, özel sektörde kriz yönetmiş olması da ciddi manada önemli bir konu.
Bakanlığın yeni atanan bakanla tanışma toplantısında bir şefin kalkıp “şu konu şöyle olsa, çok daha verimli olur” dediği noktada genel müdür kalkıp “XX mevzuatı bunu engelliyor, o yüzden yapamayız” dediğinde “haa tamam o zaman” diyecek bakanlar değil, “mevzuatı da biz yapıyoruz, konu verimlilikse yapın çalışmayı mevzuatı kaldıralım ya da düzenleyelim” diyecek bakanlara ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Bunların yanı sıra, üst düzey atama yetkilerinin tamamının Cumhurbaşkanına veriliyor olması, yeni iş başına gelmiş hükümetin hızlıca faaliyetlerine başlamasına, bürokratik gecikmelerin ortadan kalkmasına, performans sorunu yaşayan kişilerin anında değiştirilebilmesine vesile olabilmektedir.
Özellikle devlet tarafında son zamanlarda alımı yapılan uzmanların kalitesini gördükçe, üstüne de daha dinamik bir yapının geldiğini düşündükçe devletin gerçekten çağ atlayacağını görmemek mümkün değil. Bir çok konuda bilgi sahibi olan, zeki, iş yapmayı bilen uzmanlar yetişiyor.
Velhasıl, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin özellikle bu kısmının Türkiye için gerçekten çok daha güzel olacağını düşünüyorum. Daha sade, daha anlaşılır bir yönetim sistemi bizi bekliyor olacak. Özel sektör için “iş tıkayıcı” devlet rolünü bir kenara bırakıp, özel sektör için saha açacak ve hızla destek olacak bir yönetim sistemine kavuşmuş olacağız.