Çocukluğumuzdan itibaren uzun yıllar boyunca eğitim hayatı içinde yer alıyoruz. Eğitim hayatı denilince insanların aklına gelen klasik repliklerden birisi, “kopya çektirmeyen hoca” itemiydi. Özellikle lise ve üniversite döneminde sınav günlerinde nasıl bir telaş, nasıl bir panik yaşadığımızı hepimiz az çok hatırlıyoruz. Bazen hazırlanmış kopya düzeneklerini görürdük, elinin içine kopya yazanlar, kağıtlara minik minik kopya yazıp sınavda onlara bakmaya çalışanlar, duvarlara veya sıralara kopya yazanlar, başkasının kağıdından okuyarak kendi kağıdına birşeyler karalamaya çalışanlar..
Peki sonrasında ne oldu? Sınav hayatımız eğitim hayatımızın bitmesi ile birlikte tamamlandı mı? Tabiki tamamlanmadı. Kimi kamuda, kimi özel sektörde, kimisi kendi işletmesinde bir şekilde mücadele vermeye devam ediyor. Bunların hepsinin ortak noktası da sürekli olarak soru veya sorunlarla karşılaşmak ve bunlara bir şekilde çözüm yolu üretmek. Bu noktada, fikrine güvendiğimiz birisine sorarak, internette araştırarak ya da daha önce yapılan iş ve işlemlere bakarak bir şekilde karar almaya çalışıyoruz. Aslında sorularımızın hocalar tarafından belirlendiği bizim de kitaplardan o sorulara çalıştığımız hayatımız, soru veya sorunların hayat tarafından belirlendiği, bizim de bir şekilde cevaplar aradığımız hayat olarak evrim geçiriyor.
Çok çalışan, çok araştıran insanların daha başarılı olduğu günümüzde, eğitim hayatı boyunca çocuklarımıza kazandırmamız gereken en önemli yeteneklerden birisinin “araştırma ruhu” olması gerektiğini düşünüyorum. Eğitim hayatı bizim hayatımızın bir simülasyonu ve hayata hazırlıksa eğer, hayatta karşılaşacağımız sorunlara karşı da nasıl çözümler bulunabildiğini eğitim hayatında öğrenmemiz / deneyimlememiz gerekmiyor mu? Bence fazlasıyla gerekiyor.
Bunun için de, olması gereken şey tüm kaynakların açık olduğu, araştırma yapabilecek alanların özgür bırakıldığı uzun süreli sınavlara geçiş yapmaktır. Bırakın kopya çekmek serbest olsun, öğrenci o soruyu anlamaya çalışsın, sorunu analiz etmeye çalışsın, cevabı için gittiği kaynaklarda okuduğu metinlerin sorunun cevabı olup olmayacağını analiz etmeye çalışsın, kıyaslasın, eğer doğru değil ise çıksın başka kaynağa gitsin ama o süre içinde birşeyleri araştırarak bulmaya çalışsın. Sınavdan önce ezberlediği maddeleri, yarım saat sonra kağıda işlemesine değil de, araştırmasına puan verecek bir eğitim sistemi geliştirmiş olmanın, insanlara araştırma yeteneğinin geliştirilmesi konusunda fazlasıyla katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Araştırma yeteneği gelişmiş insanların ise, hem iş hayatlarında hem özel hayatlarında karşılaşacakları soru ve sorunlar için çözümsüzlük çukuruna girmek yerine araştırarak doğru yöntemi bulabileceği yetiyi kazandırmak ülke adına büyük bir kazanım olacaktır diye düşünüyorum.
Son olarak, yüksek lisans dönemimde bir hocam vardı, sınav yapıp ezbere soru sormak yerine, stackoverflow’da çözülmemiş konuları araştırıp, 10 konuyu çözme ödevi verirdi. Herkes yeni açılan topic’leri takip eder, hemen çözümü araştırır ilgili kişiyle paylaşır ve tekrar hata alırsa onu da araştırır ve çözüm bulana kadar araştırmasına devam ederdi. Günün sonunda tüm öğrencileri, hata aldıklarında nasıl araştırmaları gerektiği konusunda bilgi sahibi olabilirdi.
Eğitim sistemi geleneksel olması gerektiği kadar yenilikleri de içinde barındırabiliyor olması gerekiyor. “Yeni nesil çok farklı” diyoruz, duyuyoruz. Yeni neslin farklı olan neyi var? Bu farklılıkları eğitim verirken göz önünde bulunduruyor muyuz? Bulundurmalı mıyız? Bence kesinlikle bulundurmalıyız.