Bizi bozan ne?

Bizi “bozan” ne?

Yıllarca çocuklardan bahsederken atalarımızın “Ağaç yaşken eğilir” sözünü örnek alarak, onların küçük yaşta bir şeylere alıştırılabileceğini, belirli disiplinlerin onlara küçük yaşta verilebileceğini  düşündük. Haberlere baktığımda özellikle son zamanlarda çocukların yaşlarından çok daha büyük işlere kalkışarak, suç işlediklerini görüyorum. 15 yaşındaki çocuğun pompalı tüfekle arkadaşını korkutmak istemesi, gidip bacağından vurması Türkiye için her ne kadar normalleşmiş haberlerden olsa da, benim için oturup üzerine düşünülmesi, araştırılması gereken konuların başında geliyor.

İlkokul ve lise öğretmeni arkadaşlarımla konuşuyorum. Sınıflarında terör estiren öğrencilerden bahsediyorlar. Yaşa bakmadan kullanılan kötü maddelerden, küfürlerden, tehditlerden o kadar çok şey anlatılıyor ki. Bunların sağlamasını yapmak için sokağa çıktığımızda anlatılanların “maalesef” doğru olduğunu da acı olsa da görüyoruz. İlkokula giden çocukların ellerinde sigaralar, dillerinde küfürler, giyim tarzlarında Türkiye Toplumunu zerre kadar yansıtmayan kıyafetler..

Çocuklar neden bu halde?

Hepimiz çocuk olduk, hepimiz o çocukluk dönemlerini yaşadık. Çocukken insanların hayatlarında belirli örnekler, belirli idealler olur. O insana özenerek bir şeyler yapmak ister ve o ideal uğruna uykusuz da kalsa, yorulsa da ondan zevk almayı başarır. O zaman geriye dönüp baktığımızda, çocukların “kötü” olma sebebi özendiği insanlar olabilir mi?

Çocukları unutun, “farkındalık seviyesi yüksek” bir vatandaş olarak veya bir defa öyle olmaya çalışarak televizyon ekranlarına bakın.

[Silah ve Şiddet] Kurtlar Vadisinde birbirini asan, kesen ve “racon kesme” derdinde olan insanlardan başka bir şey görebiliyor musunuz? Çukur dizisinde “serserilik” yapan insanların ülke gündemini oluşturduğunu, serseriliğin prim yaptığını da görüyorsunuzdur öyleyse. Ya Adana 01? Adana’da sözde uyuşturucu ile mücadele ettiği söylenen adamların hırsızlık, gasp, leblebi gibi adam vurma, sigaralar, alkoller, hapis hayatının “gurur verici” olduğu söylemleri?

[Ahlaksızlık ve Cinsellik] Genç kızlarımız kimlere özenmeli? Televizyon ekranlarına baktığımızda Hayat Bilgisi gibi öğrenci dizilerinde abartılı mini etek giyen öğrencilerin öğretmenlerle dalga geçmesini hep birlikte izlemedik mi? Bir geceliğine milyonlar ödenince tek gecelik ilişkilerin bile çekici hale geldiği Bin bir Gece dizilerini çocuklar ne düşünerek izledi? Amcasının karısı ile ensest ilişki yaşanan ilişkiyi dizi yapıp gözümüze sokan adamları Türkiye günlerce, haftalarca, aylarca konuşmadı mı? Hatta ve hatta final yaptığı gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki oturuma ara verilip, final sonrasında oturuma devam edilmedi mi? Siz merakınızdan bunları izlerken, yanınızda oturan çocuğunuz, genç evlatlarınız ne düşündü merak ediyor musunuz? Pırıl pırıl reklamı dönen dizilerin arka planlarında ne dönüyor? Ufak Tefek Cinayetlerde birinin eşini aldatarak başkasıyla yaşadığı ilişki, Ömre Bedel isimli dizide evlendikten sonra başkasıyla beraber olan kadının hamile kalıp kocasından gizlemesi, Kadın isimli dizide ablasının kocasına aşıp olup onu iftirayla linç ettiren bir kardeş, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinde karısını aldatan eşin profesyonelliği, Kızlarım İçin dizinde annesinin yaşadığı ilişkiyi öğrenen kızı, O Hayat Benim isimli dizide her iki kardeşle beraber olan adam..

[Yarışmalar] Sırf konuşulmak için, televizyon ekranlarında olabilmek için “şebeklik” yaparak 3 evet almaya çalışan, hayatındaki tek hedefi 2. Turu geçmek olan insanlar. İnsanların evlerinde en son aylar önce gördüğü ve tekrar para verip alamadığı yemekleri acımasızca eleştiren, gereksiz yemek programları. Ada hayatında birbirlerine kin kusan, küfürler eden, mücadele eden, iftiralar atan insanların hayvanlaştırılarak koşuşturmasını izliyor tüm Türkiye.

 

[Sosyal Medya ve Fenomenler] Türkiye’de artık her yaştan çocuğun elinde tablet veya telefon var. Çocuklar sussun, ses çıkartmasın diye “uyuşturucu” gibi çocuğa tablet verip, susturduğumuzda ne izliyor? İnternette fenomen olan insanlar, milyonlarca gencin/çocuğun idolü olmuş noktada farkında mısınız? Enes Batur isimli fenomenin YouTube’da 9 milyona yakın takipçisi var. Amcası ile attığı videoda “ben olmasam bir hiçtin, adam olsan karın güzel olurdu, çirkinsin o yüzden karın şişman” sözlerini sözde kışkırtmaları bu kadar genç izledi farkında mısınız? Sokak ortasında 10 yaşında 2 erkek çocuğunu 100 lira için öpüştüren fenomenler var Türkiye’de. Lezbiyenliğe özendirenden, Gay’liğe özendirenlere.. Paranız yoksa insan yerine konulmayacağınızı anlatandan, her ne yolla olursa olsun bir yerden bir şekilde para kazanmanız gerektiğine kadar.. Enes Batur’un bir etkinliğinde 13-14 yaşında bir çocuk “Enes Abi Anamı S..” diye bağırıyor. Evde annesine babasına hakaretler yağdıran çocuklar, ellerine telefonları aldığında “sen Allah’ın lütfusun” mesajları atıyor. Çocuklarımız yıllarca bu videoları izledi ve izliyor farkında mısınız?

Şimdi tekrar aynı soruyu sormak istiyorum. Çocuklarımız neden bu halde? Geri dönüp baktığımızda acaba sorunun buralardan kaynaklandığını fark ediyor muyuz? Sokakta, iş yerinde, sağda solda Türkiye’nin kötüye gittiğini konuşup akşam bunları izlemek, sigara içen insanların “sigara kötü ya” deyip, ölene kadar onu içmeye devam etmesi gibi mi?

Bunları izleyen insanlar sokaklarda, okullarda iş yerlerinde kötü davranışlar sergilediklerinde, izlemeyenleri de adım adım felakete sürüklüyor ve bir kartopunun çığa dönüşmesini “ahlaki yozlaşma” olarak görüyoruz. Artık Türkiye’de sözüne güvenilir esnaf bulma konusunda insanların sorun yaşadığını bilmeyen var mı? Yarım kalan işlerden, parası ödendikten sonra telefonları açmayan iş yapan insanlar bu ahlaki yozlaşmanın bir sonucu. Alışveriş yaptığınızda eksik tartma bunun bir sonucu. Alışverişinizde gördüğümüzle elimize geçenin farklı olması bunun bir sonucu. Sokaklardaki kavgalar, insanların birbirinden tebessümü esirgemesi bunun bir sonucu. Ve daha niceleri..

 

Gençler gördüğü;

-Küfürle, uyuşturucuyla, silahla güç sağlayan insanları,

-Mini etekleriyle hocalarıyla dalga geçen liseli kızları,

-Rüşvet alarak zengin hayat yaşayan insanları,

-Başkalarını sömürerek lüks hayat yaşayan kadınları,

-Karısını aldatıp bunu çaktırmamayı başaran mükemmel(!) adamları,

-Kocasını kocasının en yakın arkadaşıyla aldatmayı başarı(!) zanneden kadınları,

-Bir gece para kazanmak uğruna tanımadığı adamlarla yatan kadınları,

-Birbirleri arkasından fitneler, fesatlar döndüren insanları,

-Popüler olduğu için Türkiye’de tüm sinir uçlarına dokunmayı marifet sayan insanları,

-Saçma yarışmaların saçma insanlarını,

Örnek alıyor. Hadi bunları örnek almadı diyelim, çocuk yaştakiler;

-Batman,

-Süperman,

-Deadpool,

-Hulk

Gibi sözde “süper kahramanları” örnek alıyor. Gençlerimizin bunları örnek alarak çok doğru, çok dürüst olmasını beklemek kadar aptalca bir şey daha olabilir mi?

Peki, gençler kimi örnek almalı?

Gençlerimize Tarih derslerini sıkıcı sözel dersler olarak anlatıp, onları sıkıp “masal” anlatır gibi anlamak yerine, atalarımızın gücünü, cesaretini, dürüstlüğünü anlatmak onlara sanal süper kahramanları örnek aldırmak yerine atalarımızı örnek aldırmayı sağlamayacak mı?

Devleti için hizmet eden, can veren askerlerimizi örnek almamalı mı gençlerimiz? Gözümüzün önünde onlarca/yüzlerce kişiye suikast düzenlemek için gelen teröristleri belindeki tabanca ile uzaklaştıran trafik polisi Fethi Sekin’i örnek almamalı mı? 15 Temmuz gecesi darbe kalkışmasını canı pahasına engellemek için düşünmeden silahını çekip darbeci generali öldüren Ömer Halisdemir’i örnek almamalı mı?

Devleti için savunma ürünleri üreten, gece gündüz onlar için çalışan insanları örnek alıp onlar gibi olabilmek için çalışmamalı mı gençlerimiz?

Filistin konusu ne zaman gündeme gelse, birkaç saatliğine İsrail’e düşman oluyoruz ve neyse ki hemen geçiyor. Bahsettiğimiz İsrail’de çocuklar devletinin güçlü olması için çalışmak, düşünmek zorunda. Onlara idol olarak verilenler annesine babasına küfreden çocuklar, uyuşturucu kullanan küfreden çocuklar değil. Onlara üreten, düşünen, yeni ürünler geliştiren insanlar örnek olarak gösteriyor. Hatta ve hatta devleti için ürün geliştirip, dünyanın İstihbarat ağını elinde tutmayı hedefleyen insanlar idol olarak gösteriliyor. Biz bunu yapamaz mıyız?

Rüşvet alıp lüx hayat süren insanlar yerine, devleti için gece gündüz çalışan insanları örnek olarak gösteremez miyiz?

Öğretmenleri “aşağılık” olarak gösteren, dalga geçen liseli ultra mini etekli insanlar yerine, öğretmenliği, öğrenmenin önemini gösteremez miyiz? Cahilliğin kötü olduğunu, en ufak bilginin bile değerli olduğunu gösteremez miyiz? O dizilerle yetişen nesil, şu an liselerde öğretmenleri takmazken, terör estirirken, bilginin değerinin anlatıldığı toplumlarda çocuklar/gençler pür dikkat öğretmen dinliyor.

Paris’i, Amsterdam’ı örnek alarak büyüyen gençlere, Türkiye’nin, İstanbul’un, Ege’nin, Karadeniz’in, Akdeniz’in, Doğu’nun güzelliklerini göstererek, bu güzellikler yüzünden bize kinleri bitmeyecek. O yüzden çok çalışmalıyız desek ne kaybederiz?

Çanakkale’yi “gezi” olarak değil de, hakikaten ruhunu yaşatarak, o çocuğun kalbine dokunarak, “senin deden burada öldürüldü, sen güçlü olmazsan yine gelecekler” diye gezdirsek ne kaybederiz?

Yurt dışında şaşalı PR şirketleri tarafından süslenen insanları gözümüzde büyütmek yerine, Türkiye’de bu devlet için emek veren, insanlara iş sağlayan, insanların evine ekmek götürmesini sağlayan kaliteli insanları örnek olarak göstersek, ne kaybederiz?

Boş hikâyelerle, boş vaatlerle insanları oyalamak yerine toplumun sorunlarını görüp, her biri kendi alanında mücadeleler veren vakıfları, yöneticilerini, çalışanlarını, emek veren herkesi örnek gösterip, insanların sorunlarıyla dertlenen bireyleri örnek olarak göstersek ne kaybederiz?

Ben siftahımı yaptım, komşum siftah yapmadı ondan ürün al diye “rakibine” müşteri yönlendiren atalarımızı örnek göstersek ne kaybederiz?

Namaza gittiğinde dükkanını toplamak zorunda hissetmeyen, ürünlerinin çalınmayacağından emin bir şekilde ibadetini yapan insanları örnek göstersek ne kaybederiz?

Futbol takımı kavgalarını göstererek, sen Fenerbahçelisin bi Galatasaray’lı senin ezeli düşmanın algısını oluşturan haberler yerine, birbiriyle sahada mücadele eden 2 spor takımının mücadelesini yan yana izleyip, yensek de yenilsek de tebrik edecek duruma getirsek ne kaybederiz?

Sokakta birbirinden tebessümü esirgeyen, selam vermeyen soğuk ve düşman tavırlarını bırakarak onların yerine komşusunu tanıyan, derdini bilen, gördüğünde tebessüm edip selam verebilecek insanlardan olmaya çalışsak ne kaybederiz?

Yatarak ya da, sağda solda milleti “trolleyerek” hayat geçiren insanları gösterip, gençliğin lakayıt, başarısız bir hale gelmesindense, çalışmayı, üretmeyi, faydalı olmayı toplumda kabul gören olgular olarak göstersek, onları serserilik yaptığında değil, hakikaten ürettiği, faydalı olduğu zaman popüler olduğuna inandırsak ve böyle bir gençlik yetiştirsek ne kaybederiz?

Yaşlılara, ihtiyaç sahiplerine, engelli kardeşlerimize yardım etmeyi bir yük olarak görmek yerine, onların bizim için bir nimet olduğunu, her insanın bir engelli adayı olduğu bilinciyle onlara yardım eden ve onun mutluluğunu içinde yaşayan insanlardan yetiştirsek ne kaybederiz?

 

Vatani görev askerlik mi? Üretim mi?

Türkiye’de klişelerden bir tanesi de vatani görev meselesi. 6 ay veya 1 yıl askere gidip nöbet tutup geldiğimde vatani görevimi bitirmiş mi oluyorum? Vatanım için yapacağım başka bir şey yok mu? Vatani görev sadece askerlik değil de, üretim de olmamalı mı? Bunu anlatmamalı mıyız?

Askerlik konusunda profesyonelliği sağlayarak, sonrasında üretimle ülkemizi güçlendirerek, “vatani görevimiz” olan ülkeyi kalkındırmak için bir şeyler üreterek hem savunmada, hem eğitimde, hem bilişimde, hem sağlıkta, hem tarımda hem de tüm alanlarda güçlü olmak daha doğru değil mi?

Benim vatandaş olarak vatani görevim sadece askerlik değil;

-Gençliğimizi ve aile kavramını bozmaya çalışan insanlarla ömür boyu mücadele etmek,

-Dinimizi ve ahlakımızı bozmaya çalışan insanlarla ömür boyu mücadele etmek,

-Kendi bireysel eğitimimizi çok güzel bir şekilde sağlamak,

-Ülke için bir şeyler üretmek,

-Yerli ve milli ürünler konusunda duyarlı olmak,

-Yerli ve milli bir “vatandaş” olmak,

-Her alanda ülkemin çıkarlarını düşünmek,

-Yeri geldiğinde silahı kapıp ülkemi savunmak,

-Ülkemin gençlerini serserileştirecek dizilerden gençlerimizi korumak,

-Ülkemin insanlarının ahlakını mahveden rezil programlardan insanlarımızı korumak,

-Ülkemin maddi gücünü arttırmak için var gücümüzle çalışmak,

-Ülkemin bilgi/veri gücünü arttırmak için diğer ülkeleri çok net okuyabilmek,

-İnsanları ötekileştirmeden, kucaklamak,

-Engellilere, yaşlılara yardım etmek, onlar için bir şeyler yapmak.

 

Devlet nasıl ki askerlik konusunda sürekli yapıp yapmadığını soruyor, vatandaşına dönerek bu vatani görevlerden hangisini ne kadar yaptığını sormalı. Sorgulamalı. İnsanlar birbirine bu soruları sormalı. İnsanlarımızın askerlik yaptım geldim, vatani görevim tamam demek yerine, bir derdi olmalı. Derdi de büyük olmalı. Mesela MEMLEKET gibi bir derdi olmalı. Yere düşen bayrağı alıp, öpüp yerine koymak çok güzeldir evet, ama vatan sevgimiz bu kadar sembolik ve soyut olmamalı!

Gençler; Rüşvet alma’ma’yı, rüşvet verme’me’yi bilerek, kişisel eğitiminin kendisi için ve ülkesi için önemli olduğunu bilerek, serserilik dizilerinden, ahlaksız dizilerden, pislik akan yarışmalardan uzak, ülkesinin değerini bilen, bulunduğu makama (her ne iş yaparsa yapsın) bir şeyler katan, ülkesine bir şeyler kattığına inanan, ülkesine bir şeyler katamadığında “rahatsız” olan, ülkesindeki farklılıkların birer zenginlik olduğunu bilen, her ne alanda çalışırsa çalışsın işini “en iyi” şekilde yapmayı vatani görev olarak bilen, ahlaklı, dürüst ve düzgün olarak yetiştirilmelidir.

Bunun için ise, tüm toplum sağcı solcu demeden, fenerli galatasaraylı demeden, alevi sünni demeden, türk kürt demeden, milliyetçi, laikçi, dinci demeden, genç, çocuk, yaşlı herkes elini taşın altına koymalı ve toplumu düzeltmek için “milli ahlak hamlesi” başlatmak zorunda.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir